3 Şubat 2021 Çarşamba

"İhtik ya da dertler düzü" | 8 - Kemah Dedikleri


Kemah, Munzur dağının eteklerinde
23.195 nüfuslu bir ilçe...

Mengücekler zamanında yapılan Sultan Melik Türbesi Kemah'ın hemen bir kilometre dışında ve Kemah - Refahiye şosesinin başlangıcındadır. Aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hala sapasağlam durur. Kemah ve çevresindeki halk için bir ziyaret yeridir.

Sadece dertli olan İhtik köyü değil bu çevrede. “Büyük başın derdi de büyük olur” demişler. Kemah İhtik’in ilçesi olunca dertleri de o denli büyük olacaktır elbet. Ve öyledir de...

Kemah Munzur dağlarının eteklerinde kurulmuş 23.195 nüfuslu bir ilçemiz. Karasu hemen eteklerinden geçer. Bir de “Ani Kalesi” nden bilinir Kemah. Hele geceyse vakitlerden, bir Munzurları görürsünüz bir de “Ani” yi. İkisinin karanlığı da Kemah’ın üstüne çöker geceleri. Kemah’ta bu karanlığı yırtacak ışık yoktur...
Dedik baştan da Kemah İhtik’ten çok büyük. Dertleri de büyük Kemah’ın. Bir kere gurbetçiliği var Kemah’lıların. Türkülere girmiş hatta: “Bin yiğiti gelir gurbet elinden – Kemah’ın lokantası İstanbul’dur Kemah’ın” Çünkü iş alanı yoktur. Küçük el sanatları bir, küçük ticaret iki, başlıca geçim yoludur burada. Bir de köylerinde hayvancılık. 322.280 metrekarelik Kemah’ta tarıma elverişli alan sadece 55.050 hektardır. Ayrıca 3433 hektar toprakta hububat ekimi, 500 hektar toprakda da bahçe ziraati yapılabilmektedir. Çünkü toprak dağlıktır, taşlıktır ve de susuzdur...

      Yol meselesi Kemah için dertlerin en büyüğü İhtik köyün de olduğu gibi. Yılın 12 ayında işleyebilecek tek köy yolu yoktur. Ancak yaz aylarında pek azına motorlu taşıtla gidilebilir, gerisine gelsin katır...

      Yetmiş bir köyü var Kemah’ın. Bunların 18’inde okul yoktur. Olanlar da “kör – topal”. Ya bina uygun değil, ya öğretmeni yetersiz. Ve 255’i ilçe merkezindeki tek okulda olmak üzere 3266 köy çocuğu devam eder bunlara. Okumamış oranı ise %40’tır Kemah’ta. Aslında halk okumayı seviyor. Bunu okullardaki devam oranından çıkardık. Fakat yetersizlikler dağ gibi.

    Kemah’ta elektrik yok hala. İller Bankasının yardımıyla bir diesel motorlu santral yapılmasına çalışılıyor. Önümüzdeki yıl Kemah yetersiz de olsa elektrik ışığına kavuşacaktır belki...

     Kemah’a bağlı 71 köyden 21’inde içme suyu da yoktur. Havaların kurak gittiği yıllar suyu olan köyler bile susuzluk tehlikesiyle karşılaşırmış. Amma hemen hepsine bir yerlerden su getirmek mümkün. Çoğunun yakınında su kaynakları var. Gayret de daha çok köylülere düşüyor bu işte.

      Burada çok ilginç bir durumda kazada bir tane bile avukat veya dava vekili olmayışıdır. Bunun için vatandaşların devlet daireleriyle olan yazışma ve diğer işlerini “arzuhalciler” yürütür. Yani “arzuhalcilik” iyi bir kazanç yoludur Kemah’ta.

      Hükümet binasının durumunu İhtik yazımızda belirtmiştik : Yer – yer çatlamış (ta Erzincan depreminde), eli yüzü keller içinde karanlık bir bina. Ve de karanlık odalarda dosya karıştıran yetersiz sayıda memur.

      İlçe topraklarının büyük kısmı çayır ve mera. Toplamı 147.800 hektarı bulunuyor. Ve bu çayırlarda 4900 baş inek, 39.320 baş koyun ve 23.640 baş da keçi beslenir. Bunlardan elde edilen ürün de Kemah dışına çıkmadan harcanır gider. Hayvancılık bölgede önemlice bir gelir kaynağı olduğu halde yetersizdir. Bunun için de özellikle köylüler daha önceden de söylendiği gibi “Ver elini İstanbul ili” derler. Ve eğer birgün yolunuz İstanbul’a düşerse, eğer kahveleri şöyle bir dolaşırsanız sorun orada çalışanlara. Kahveci çoğu kere Kemah’lı çıkacaktır. Nedense sevmişler bu işi bir kere?..

      İlçede bugün doktor yoktur. Tek doktoru bir süre önce Muş Sosyalizasyon bölgesinde görev alıp gitmiştir. Beş yataklı “tedavi evi” ihtiyacı karşılamıyormuş. Bir sağlık merkezine şiddetle ihtiyacı var Kemah’ın. Ve yeteri kadar sağlık personeline.

      Köylerde taşıma işleri genellikle hayvanla yapılır. Bu genellemenin dışında kalanlar da köylülerin sırtıdır. Örneğin Kemah ve çevresinde 980 at, 1025 katır ve 1260 merkep bulunduğu tespit edilmiştir. Fakat yük hayvanları uzun zaman dayanmaz buralarda. Ya kısa zamanda yük taşıyamaz hale gelirler, ya da yuvarlanır bir kayadan aşağı köylünün başına dert açar.

      Kemah’ın yurt içiyle telefon bağlantısı  yoktur. Sadece Erzincan ve Erzurum’la görüşülebilirmiş mevcut santraldan.


     Sultan Melik Türbesi

Miss Elizabeth MacCallum ve Kemah Kaymakamı Ahmet Şensoy Kemah'ta Karasu yanındaki Sultan Melik Türbesini inceliyorlar.

      KEMAH KALESİ

      Yazımızın çeşitli yerlerinde Kemah Kalesi’nden bahsetmiştik. Biraz da “Evliya Çelebi” yi dinleyelim :

      “Burç ve boruları büyük taşlarla yapılmıştır. Erzurum’un serhaddin de nazimi hemen yoktur. Kıbleye nazır bir kapısı ile ondan içeri iki kat kapıları vardır. Üçü de murassa, metin demir kapılıdır. İptidaki kapının iç yüzünde sağ ve solda ikişer tunç top vardır. Kadleri yedişer karış olup üç kantar ağırlığında gülle atarlar. İç kalede örtülü altıyüz kadar hane vardır. Bağsız, bahçesiz evlerdir. Beş adet buğday ambarı vardır. Onbir mihrap var, üçü camidir. Bir kargir minaresi vardır. Kalenin şimalinde şehitler, kule üstünde büyüklü küçüklü 34 adet top vardır. Üç adet su sarnıcı bulunur. Birisi abuhayat, birisi kuherçileli su, diğeri tuzlusu dur.”

      Fakat bu Evliya Çelebi’nin zamanındaki kale. Şimdi 100 – 150 metre yüksekliğindeki duvarlarından başka birşey kalmamış. Bir de üstünde birkaç harabe.

      Kemah kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığına dair hiçbir kayıta rastlanmamıştır. Kaleden karasu altından geçerek içme suyuna giden bir tünel olduğunu söylediler. Tanıtılabilir ve biraz onarılırsa turistlik bir gezi yeri olabilir kale.

      SULTAN MELİK TÜRBESİ

      İlçenin bir kilometre kadar dışında Kemah – Refahiye şosesi üzerinde olan bu türbe Mengücükler zamanında yapılmıştır. Halk tarafından Sultan Melik Türbesi olarak adlandırılır. Cesedin türbenin iç kısmında ve mumyalı olarak tabutta halen çürümediğini söylediler. Türbeye küçük bir kapıdan girilir. Üstünde ibadet için özel bir yer vardır. Tuğladan yapılmış, taşlarla işlenmiştir ve üstü kubbe şeklindedir.

      Kemah’ı bu kısa yazıda tanıtmaya uğraştık. Kemah’ın biraz çokça ilgiye muhtaç olduğunu söyleyerek yazımızı bitiriyoruz. Biz yazıcıydık, bundan gerisi yapıcılara...


         BİTTİ


ULUS’tan Okura

Sevgili ULUS Okuyucusu

Gazeteci, için arasıra uzak köylere, işlek yol üzerinde bulunmayan kasabalara gitmek buralarda toplum nabzını yoklamak, günlük hayatın akışını görmek, orada yaşayan insanların sevinçlerinden, kederlerinden öbürlerini haberdar etmek bir görevdir. Bizde bunun önemi ve lüzümu daha da büyüktür. Ama hepimiz kendimizi yüksek politikanın enginine bırakmış, başbakanlarla düşünüyor, hükümetlerle dertleşiyor, parlementolara akıl satıyoruz. Ve o uzaktaki insanlar uzaktan uzağa hal,imize bakıp haklı yalnızlık hisleri içinde göğüs geçiriyorlar.

      ULUS, iki ay kadar önce o yalnız ve kendi başına yaşayan insanların arasına girmek fırsatını bulmuştu. Yılmaz Gümüşbaş’ın kaleminde sevinçleri, çabaları, başarıları dile getirilen “ihtik” liler Zerrin Çeşmesini ihya ettiklerinin, bir su kanalı yaptıklarının, bir koruluk yetiştirme gayretlerinin kendilerinden başkaları tarafından da bilineceğini gördükleri vakit çocuklar gibi sevinmişlerdi. Yılmaz Gümüşbaş’ın bu özenilerek, duyularak yazılmış röportajı geçen haftanın başından itibaren yayınlanmaya başlandı. Yazı serisi bugün bitmiş bulunuyor. Bu memlekette bir İhtik köyü bulunduğunu öğrenmekten okuyucularımızın ne derece memnun olduklarını henüz bilmiyoruz. İnsanları büyük şehirlere göçmüş, ormanları yitirilmiş, suları yer altına çekilmiş, kurak – çorak bir bölgede bir avuç insanoğlunun yaşama ortamını değiştirmek için sarfettiği gayretlerin, onların çilesini şöhretleri için edebiyet mayası olarak kullananlara çok şey hatırlatması gerekeceği kanaatindeyiz.

      Esasen bu konuyu, yazı serisinin bittiği sırada ele almamızın sebebi de bu ilgiyi davet içindir. Bize bu topraklarda bir de İhtik Köyü olduğunu bildiren ne o çevrenin bir insanı, ne de o insanların gayretlerinden haberli bir idarecidir. Kanadalı, emekli bir diplomat hanım, Miss Callum, bir gün heyecanla şunları söylemişti :

      “Kemah’ın bir İhtik Köyü var. Bu köy kendi kendini ihya etmeye uğraşıyor. Onların bir Orman projeleri var. Öteden beri burası ile ilgileniyorum. Kendimi Türkiye’nin orman davasına adadım. Bunun er geç hallolacağına inanıyorum. Emekliye ayrıldıktan sonra bunca sevgi ve ilgi duyduğum yurdunuza gelişimin sebebi de budur. İhtik köyünün şehirlere göç etmiş insanları oraya yardım için bir dernek kurdular. Ben de köylüleri teşvik ettim. Şimdi akar suları var. Bir su kanalı yaptılar. Orman yetiştiriyorlar. Bu insanlar, artık yaşanmaz hale gelmiş topraklarını terketmek üzere iken fikirlerini değiştirip bu yöne gittiler ve şimdi de oraya iyice bağlandılar. Acaba onların bu çabalarını başkalarına işittirmek, örnek diye göstermek için bir şey yapamaz mısınız?...”

      Beyaz saçlı, şirin yüzlü ve gözleri insan sevgisi dolu bu kanadalı emekli diplomat bayan bunları söylediği sırada İhtik’e gitmeye hazırlanıyordu. Müsbet cevabı alınca şunu ilave etmişti:

      “- Yalnız görevlendireceğiniz kimse Kemah’tan sonra uzunca bir katır yolculuğuna dayanacak güçte olmalıdır. Zira köye başka türlü varabilmek mümkün değil..."

      O yorucu topraklardan gelen, o topraklarınher türlü çilesini yaşamıış olan Yılmaz Gümüşbaş için katırla yolculuk yapmak elbetteki mesele değildi. Ama emeklilik yaşından sonra o çileli topraklardaki kaderi tanımak orada yaşamayı kolaylaştırmak için Kanada’daki her türlü rahatını bir yana itip buralara gelen bir bayanın bize böyle bir soru sorması, hatırlatma lüzümunu duyması herhalde pek çok kimsenin kulağını çınlatması gereken bir konudur.

Selam ve Saygılarımızla;
Seyfettin Turhan

Pazartesi, 16 Aralık 1963


Yılmaz GÜMÜŞBAŞ
Gazeteci, Sendikacı


17 Ocak 1942'de Sivas'ta doğan Yılmaz Gümüşbaş, gazeteciliğe 1960 yılında başladı ve Kudret, Ulus ile Akis dergilerinin yanısıra uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi'nde görev yaptı. 1962'de Akis dergisinde çalıştıktan sonra bir süre İsviçre'de basın ateşeliği yaptı. 1971-78 yılları arasında Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube Başkanlığı, Türk-İş Yönetim Kurulu üyeliği ve genel kurul delegeliği de yapan Gümüşbaş, 1990 yılında da Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şube Başkanlığı'na seçildi. Bir süre Anadolu Ajansı danışmanlığı görevinde de bulunan Gümüşbaş'ın, ‘‘Toprak Ağrısı’’ adlı bir kitabı da bulunmaktadır.

Gazeteci, sendikacı Yılmaz Gümüşbaş, 10 Şubat 2001 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir.



Yayına Hazırlayan:
Abdullah Bozdemir
Kemahkalesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder