21 Mart 2020 Cumartesi

"İhtik ya da dertler düzü" | 6 - Yiğitçe Direnmek


Yiğitçe Direnmek   6


   İhtik'in koruluğu burasıdır. Miss Elizabeth MacCallum fidanları teker, teker inceledi.

      Şimdiye kadar İhtik’in dertlerinden, yoksulluğundan söz ettik. Bütün bunların amacı İhtik’i ve İhtik’lileri tanıtmaktı. Sıra şimdi İhtik’lilerin bu şartlar altında bile verdikleri yiğitçe savaşın, yiğitçe direnişin öyküsünde.

      Baştan da söylenen gibi İhtik'liler uyanık insanlar, çalışkan ve de ayrılmamış insanlar. İşte bu özelliklerinden dolayı ve de dertleri “canlarına tak dediğinden” günün birinde toplanır bir dernek kurarlar. Yıl 1951. Derneğin amacı bu yıllarda İhtik’e çeşme yaptırmaktır.

      Çünkü yıllardır köyün içme suyu açıktan akar ve azdır. Fakat çeşitli sebeplerle bugünün “Zerrin Çeşmesi” yıllarca yapılamaz, dernek derlenip – toparlanamaz bir türlü. Ve aradan 8 yıl geçer böylece.
Koruluk alanı teraslayan İhtikliler bir yandan yorgunluklarını
çıkarıyor, bir taraftan da karınlarını doyuruyorlar.

      Yıl 1959. İhtik’lilerin çoğu İstanbul’da çalışmaktadır. Köyde sadece kadınlar, yaşlılar ve çocuklar vardır. İhtik’in insanı İstanbul’u görünce, yolunu, çeşmesini ve de yeşilliğini görünce biraz daha uyanır. Köyleri biraz daha çok gelmeye başlar akıllarına ve “yürekleri cızz” eder. Ve bir çare bulurlar: Derneğin merkezini İstanbul yaparlar, yönetim kurulları seçer, bilenlere danışırlar. İlk önce kendilerini toplarlar bir araya. Yani İstanbul’daki İhtik’lileri. Sonra da İstanbul’da ki tüm Kemahlıları. Bunun için çaylar, geceler düzenlerler. Bu arada, çeşitli yollardan bir hayli de gelir sağlarlar derneğe.

      Sonra ilk akıllarına gelen köylerindeki toprak dramı olur, ağaçsızlık, çıplaklık olur ve bir koruluk yapmaya karar verirler. Kendileri İstanbul’dadır ama gönülleri İhtik’te. Ne İhtik onları bırakır, ne de onlar İhtik’i. Kararı aldıktan sonra ilk işleri köyden keçiyi kaldırmak olur. Keçinin, yapacakları korunun en büyük düşmanı olduğunu bilirler ve hemen kararın peşinden İhtik’liler 1500 keçiyi satar, ya da koyun – sığırla “trampa” ederler. Yani onların tanımıyla 1500 keçinin “köküne kibrit suyu ekerler” bir mevsimde.

     Sonra köyün hemen üstündeki düzlüklerde koruluk bir saha ayırırlar. Burada toprağı olan köylüler, bağışlarlar topraklarını koruya, bir kuruş almazlar. Bu arada İstanbul Kemerburgaz Orman Bölge Şefliğinden sağlanan 10.000 tane çeşitli fidan özel sandıklar içinde İstanbul’dan gönderilir.

      Fidanlar geledursun, bir taraftan da fidanların dikileceği alan hazırlanır. Genç, ihtiyar, kadın – erkek tam beş gün çalışırlar kazma – kürek  ve teraslarlar orman yapılacak alanı. Bütün bunlar olurken 1962 Sonbaharıdır. Fidanların dikimi için toprağın yaş olması gerekir. Fakat yağmur yağmayacağı tutmuş işte ve günlerce beklemiş İhtik’liler. Yağmur vermesi için Munzurlara dönüp dua etmişler Tanrıya. Ve yağmış biraz sonra, yağacağı kadar.

      Bu ilk dikimden sonra koruluk için ayrılan 10 hektardan fazla toprağın büyük kısmı boş kalmış. Fakat gönülleri razı olur mu İhtik’lilerin buna? Bir taraftan İstanbul’dakiler, bir taraftan köydekiler çalışır ve ele geçen her fidan, ya da tohum ekilir dikilir buraya. Ve bugün korulukta yetmişbinin üstünde fidan var çeşitli cinsten. Badem, meşe, çam, akçaağaç, iğde, karaağaç vs.

      ELİZABETH TEYZE

     İhtik’ten bahsederken ille de koruluktan bahsederken “Elizabeth Teyze” unutulmaz. Elizabeth MacCallum emekli bir diplomattır. Kanada’lıdır ve iki yıldır Türkiye’de kalmaktadır. Türkiye’yi en az bizim kadar ve utanarak söylemek gerek belki bizden de çok iyi tanıyor. Tarihi, coğrafyası, insanı ve dertleriyle.

      İşte İhtik’liler bu bayana “Elizabeth Teyze” derler. Elizabeth Teyzeleri çok emek vermiş köye. Örneğin koruluğun meydana getirilmesinde baş rolü oynamış, köylülere ağacı sevdirmek için elinden her geleni yapmış. Ve bizimle beraber İhtik’e ikinci gidişiydi Miss Elizabeth MacCallum’un.

      Köyde eserini en çok merak eden oydu. Koruluğun yeri dik ve kayalık olmasına rağmen oraya çıktı. Fidanları teker teker gördü, okşadı ve köylülere bundan sonra, bu konuda yapabilecekleri çalışmaları anlattı.


 
      Koruyu gözlerinden bile sakınıyor İhtik’liler. Orayı “yasak bölge” ilan etmişler. Bekçi tutmuşlar özel.

      Bekçi Mehmet Kurt 65 yaşında. Kırk yıldır bekçilik yapıyor İhtik’de ve bazen de “kizirlik”. Ağaçları o da seviyor. Toz kondurmak istemiyor fidanlara. Belindeki bozuk ve boş tabancayla değil, gözleriyle koruyor Mehmet Kurt fidanları. Hele bir de üstünde “meşe” yaprağı bulunan madalya verilince bekçiye, keyfine diyecek yok. Belki de ölünceye dek bekleyecek fidanları. Ve de büyüğünce eğer ömrü vefa ederse yatıp uyuyacak...


Kemah Kaymakamı tarafından dokuz köyün bekçibaşı ilan edilen İhtik'in 40 yıllık bekçisi Mehmet Kurt, şimdi de İhtik koruluğunun bekçiliğini aldı üzerine. Göğsüne ormanı temsil eden bir madalya taktılar bunun için

     
      İhtik’liler koruluğu sadece yapmakla kalmamışlar. Bakımını da yapıyorlar. Örneğin bu bahar da birleşip çapalamışlar toprağı. Bir fidanı bile eğmeden dönümlerce toprağı yumuşatmışlar. Fakat susuzluk burada da fena sıkmış canlarını. Yazın sıcağında toprak çatlamaya başlayıp, fidanlar yalvarırcasına boyunlarını eğince bir kederdir sarmış İhtik’i. Sanki İhtik’ten ölü çıkmış. Herkes günlerce gülmemiş. “Son umudumuz” diyorlar söz korudan açılınca. “Eğer bu da olmazsa bir – bir kaç yıl sonra ne düzde, ne de tepede bir pirtik toprak kalmayacak”. Böyle düşündükleri için de karar vermişler : Eğer yağışlar kıt olursa, eğer fidanlar solmaya başlarsa sırtlarında su taşıyacaklar, hayvanlarla su taşıyacaklar ve fidanları kurutmayacaklar. Ormanın, ağacın kadrini bilmeyenler duyuyormusunuz...


Gelecek Yazı : İhtik'te Uyanmak



Yayına Hazırlayan:
Abdullah Bozdemir


Kemahkalesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder